Okuyucu Katkıları

 

 

 

 

 

 

TARIMDA YENİ BİR İŞLETME MODELİ

( ÜRETİM ORTAKLIĞI )

 

Bir maddeyi üretmek, dünyanın en zor işidir. Üretim ise, ülkenin geleceği açısından yaşamsal önemde bir eylemdir. Bu nedenle toplumların üretimle ilgili strateji belirlemesi, zaman içinde değişikliğe gitmesi kaçınılmazdır. Tarım Sektörü, önümüzdeki yıllarda dünyanın  en stratejik sektörü olmaya aday ve ülke için vazgeçilemez, en temel sektörüdür. Bu nedenle Tarım Sektörü ve sorunları önemle dikkate alınmalı, gerekli analizler ve planlamalar yapılarak çözümler hazırlanmalıdır. Belirlenecek politikalar, ivedi olarak uygulamaya, hayata geçirilmelidir.

 

Dünyadaki gelişmeler dikkate alınırsa; ABD. 2015 yılında “Gıda Güvenliği Modernizasyonu” kanunu çıkarmaya hazırlanmaktadır. Belirlenen Gıda Standart’ını aşamayan ürünlerin ABD.’ye girişine yasak getirilmektedir. Bu durum ülkemizdeki gıda üreticileri için önem taşımaktadır. Gıda üretiminde kaliteye de önem verilmesi zamanı gelmiştir. Bu disiplin ise ancak üretimde kurumsallaşma ile sağlanabilir.

 

Toprak hiç kuşkusuz insanoğlunun yaşamını devam ettirmesi, ülkelerin kalkınma ve refahının sağlanması bakımından vazgeçilmez bir doğal kaynaktır. Tarih boyunca medeniyetlerin gelişmişlikleri ve insanların yaşam standardı toprak-insan ilişkisinden büyük ölçüde etkilenmiş, bu ilişki medeniyetlerin oluşumunu ve gelişim sürecini şekillendirmiştir. Bu iki yönlü ilişkinin çerçevesinde insanoğlu da toprak üzerinde önemli etkide bulunmuştur.

 

Mevcut kıt toprak kaynakları erozyonla tükenen, amaç dışı kullanımla hızla yok olan, kirlenen ve bozulan Türkiye’de de tarım arazilerinin sürdürülebilir kullanımına yönelik doğru politikaların tespitinin kalkınma - gelişme programlarının başarısını artıracağı kuşkusuzdur.

 

Tarım topraklarının korunması, geliştirilmesi ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılabilmesi bakımından, genel anlamda arazi yönetimi çerçevesinde tarımsal üretime uygun arazilerin belirlenmesi ve bu doğrultuda bunların niteliklerine uygun olarak kullanılması önem taşımaktadır.

 

Günümüzde toprakların kullanım niteliklerini belirlemede en yaygın olarak, “arazi kullanma kabiliyet sınıflaması (AKKS)” yöntemi kullanılmaktadır. Toprağın kullanılmasındaki sınırlamalar ve yanlış kullanıldığı takdirde ortaya çıkabilecek sakıncalar göz önünde bulundurularak yapılan AKKS’de araziler 8 sınıfa ayrılmaktadır. Bunlardan ilk dört sınıfta yer alan araziler, işlemeli tarım ve uzun ömürlü bitkilerin yetiştirilmesi için elverişli tarım toprakları olarak kabul edilmektedir. 

 

Bu kapsamda, Türkiye’nin sahip olduğu arazilerin nitelikleri AKKS çerçevesinde incelendiğinde, % 34,1’inin işlemeli tarım ve uzun ömürlü bitkilerin yetiştirilmesine elverişli olduğu görülmektedir. Öte yandan, toplam arazi varlığının % 0,2’sini işlenemeyen düz arazileri, % 13,9’unu iyi nitelikli mera ve orman arazileri, % 46’sını bozuk mera ve orman arazileri oluşturmaktadır. Geriye kalan %  5,8 oranındaki arazilerde ise hiçbir şekilde tarımsal üretim yapılamamaktadır.

 

Arazi niteliğinin belirlenmesine yönelik bir diğer standart ise, tarım arazileri özelinde gerçekleştirilen “Tarım Arazileri Sınıflaması”dır. 15 Aralık 2005 tarihli ve 26024 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu Uygulama Yönetmeliği ile yasal zemine kavuşturulan bu sınıflamaya göre araziler; mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri, marjinal tarım arazileri, örtü altı tarım arazileri veya seralar ile diğer araziler olarak sınıflandırılmaktadır.

 

Tablo-1.:Tarım Arazisi Sınıflaması Kapsamında Türkiye Arazi Varlığının Dağılımı (Ha.)

 

TÜRKİYE

Mutlak Tarım Alanı

Marjinal          Tarım Alanı

Dikili   Tarım Alanı

Özel Ürün Alanı

Genel Toplam

 
 

11.613.090

12.135.961

2.883.105

78.594

27.510.751

 

 

Türkiye’deki tarımsal arazi kullanımında yaşanan değişim incelendiğinde, nüfus artışı ile beraber tarıma açılan arazi miktarında da yıllar itibarıyla önemli artış gerçekleştiği görülmektedir. 1928 yılında 6,6 milyon hektar alanda tarım yapılmakta iken, bu rakam 1950 yılında 25,3 milyon hektara, 1980’li yılların sonunda yaklaşık 28 milyon hektar seviyesine ulaşmıştır.

 

Mevcut arazilerin kullanım şekilleri irdelendiğinde, işlemeli tarıma uygun olan yaklaşık 5 milyon hektar alanın halen çayır, otlak, çalılık - fundalık olarak yetenek sınıfı dışında ekonomik olmayan bir şekilde değerlendirildiği görülmektedir. Buna karşılık, yaklaşık 5 milyon hektar alan işlenmeye elverişli olmadığı halde işlemeli tarımda kullanılmakta ve bunun sonucunda bu alanlar her yıl erozyonla aşınarak verimini yitirmektedir.


Yukarıda ifade edilen hususlar birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin sahip olduğu tarım yapılabilir nitelikteki arazilerinin son sınırına kadar kullanılmakta olduğu, bununla birlikte, tarım arazilerinin kullanım kabiliyeti dışında farklı amaçlarla kullanılması nedeniyle arazi kullanımı konusunda sorunların yaşandığı anlaşılmaktadır.


Söz konusu alanların ekonomik olarak kullanılabilirliği üzerinde arazilerin yetenek sınıfları kadar bu arazilerin sulanabilir olması da önemli bir unsurdur. Bu bağlamda, sahip olduğu toplam 112 milyar m3 yıllık kullanılabilir yeraltı ve yerüstü su potansiyelinin % 73’nü tarımsal sulamada kullanan Türkiye'nin sahip olduğu mevcut ekili - dikili tarım alanının 8,5 milyon hektarının ekonomik ve teknik açıdan sulanabilir nitelikte olduğu bilinmektedir.Söz konusu sulanabilir alanların 2011 yılı itibarıyla, yaklaşık 1 milyon hektara hizmet eden halk sulamaları da dahil olmak üzere 5,4 milyon hektarı sulamaya açılmıştır. TÜİK verilerine göre arazi kullanımı itibariyle değişiklik göstermekle birlikte toplam arazilerin % 24,1 sulanmakta, % 75,9’ u ise sulanmamaktadır.


Tarım arazilerinin etkin ve sürdürülebilir bir şekilde kullanımına etki eden en önemli unsurlar arasında bu arazilere sahip işletmelerin ölçekleri ve arazilerin parçalılık durumu gelmektedir. Tarımsal arazi parçalılığı, bir işletmenin arazilerinin çok sayıda parsellere bölünmüş ve her birinin farklı yerlerde bulunması olarak tanımlanabilir.
 

Tablo - 2.: İşletme Büyüklüklerine Göre Ortalama Parsel Sayısı ve Ortalama Parsel Büyüklüğü

 

 

Tarım arazileri ile bunları işletenler arasındaki ilişkinin hukuki kapsamını ifade eden arazi tasarruf şekli tarımsal arazi kullanımında önemli bir unsurdur.


Tablo 4’de 1991 ve 2001 GTS ile 2006 Tarımsal İşletme Yapı Araştırması (TİYA) sonuçlarına göre tarım arazilerinin tasarruf şekli itibarıyla Türkiye’deki işletme sayıları ve bu işletmelerin işlettikleri arazi miktarlarının oransal dağılımı yer almaktadır. Tablonun incelenmesinden de görüleceği üzere, Türkiye'de tarım arazilerinin sahiplerince işlenmesi en yaygın işletmecilik şeklidir.

 

 

 

Türkiye kurak ve yarı kurak iklim koşullarına bağlı doğal etmenler ile tuzluluk, erozyon ve çölleşme sorunlarıyla yoğun ve yaygın olarak karşılaşmaktadır. Yıllık yağış, gerek toplam miktar gerekse yıl içerisinde dağılımı nedeniyle topraktaki tuzların yıkanmasını sağlama noktasında yeterli olmadığından tuzluluk artmakta, bu da çoraklaşmayı hızlandırmaktadır.


Çoraklaşma ile toprak yüzeyini kaplayan bitki örtüsü sınırlanmakta, organik madde azalmakta, suyun ve toprağın fiziksel özellikleri kötüleşmektedir. Suyun yarayışlılığı ve bitki besin maddelerinin alımı olumsuz etkilenmektedir. Toprağın fiziksel, kimyasal, biyolojik ve jeolojik yapısında aykırı değişme, yıpranma ve tükenmeler ile toprak kirlenmekte, verimliliği azalmakta ve doğal denge bozulmaktadır. Buna bağlı olarak biyolojik çeşitlilik azaltmakta ve ekosistem olumsuz etkilenmektedir.


Bu süreç sonunda, ovalarda ve kapalı havzalarda sulamaya elverişli topraklardan, diğer bir ifade ile verim potansiyeli yüksek olması gereken topraklardan tarımsal açıdan hemen hemen istifade edilemez duruma gelinmektedir. Toprak yönetimi uygulamalarının uzun dönem etkilerinin, toprak ve çevresel kalite ile tarımsal üretimde yaratacağı riskin azaltılması gerekmektedir.


Ülkemizde sulamaya açılmış alanlarda drenaj sistemleri toprak ve su kaynaklarının korunması açısından büyük önem taşımaktadır. Özellikle sulama kültürünün gelişmediği ve doğal drenajın bulunmadığı sulama şebekelerinde sulamada aşırı su kullanımları taban suyu seviyesinin yükselmesi ve tuzlanma ile birlikte tarım işletmelerinde topraklarını tehdit etmektedir.
Ülkemizdeki Tarım İşletmelerinin durumu,26.01.2003tarih ve 25005 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Tarım İşletmelerinin Yeterli Tarımsal Varlığa Sahip Olup Olmadığının Tespitine Dair Yönetmelik”tir.


Söz konusu Yönetmelik ile mutlak tarım arazilerinde ve özel ürün arazilerinde 1 hektarın, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektarın, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektarın ve marjinal tarım arazilerinde 2 hektarın iki katından küçük parsellerin bölünemez olduğu hükme bağlanmıştır.Daha sonra 5578 sayılı “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile özel ürün arazileri için belirlenen bölünebilir en küçük parsel büyüklüğü 2 hektara çıkarılmıştır.


Tarım İşletmelerinin küçük ölçekli ve bunlara ait tarım arazilerinin ekonomik üretime imkân tanımayacak şekilde çok parçalı diğer bir ifade ile çok parselli, dağınık ve düzensiz şekillerde olması ile birlikte daha önce belirtildiği üzere başta erozyon olmak üzere, yoğun toprak kullanımı ve yanlış tarımsal uygulamalar da Türk tarımını tehdit etmeye devam etmektedir.


Görüldüğü gibi; Tarım İşletmelerinde ekonomik bir işletme için olması gereken yeterli büyüklük yoktur. Bu durumu sağlamak için; kamu denetiminde yeni düzenlemelere gereksinim vardır. Örneğin, belli bir bölgedeki parsel sahiplerinin,

  • Mülkiyeti kendilerinde kalmak,
  • Belli bir süre ile kullanıma izin vermek ( en az 10 yıl),
  • İşletme gelirlerinden (  net gelir ) her yıl düzenli bir şekilde kar payı almak,
  • Bölgelere göre belirlenmiş her yıl enflasyona endeksli çıplak kira geliri almak,
  • Kamu ve Üyeler tarafından sıkı ve şeffaf  bir şekilde sürekli denetlenmek

koşulları ile adi ortaklık şeklinde parsellerini birleştirmelerine, bu amaçla Kooperatif ya da Şirket şeklinde üretim ortaklığı kurulmasına olanak sağlanmalı, bunun için kanun ve yönetmelik hazırlanmalıdır. Özendirici bir reel getirinin olması için; vergi muafiyeti           (Girdilerde KDV.iadesi gibi),vergi indirimi gibi teşvikler çıkarılmalıdır. Ortaklık şeklinde kurulan Kooperatif veya Şirketler, şeffaf ve hesap verebilir yapıda olmalı (örneğin, aylık bilanço açıklanması gibi), denetimi Üyeler ve Kamu tarafından sıkı bir şekilde yapılabilinmelidir. Üretim planlaması, havza üretim deseni, dünya ve ülke talepleri dikkate alınarak Kooperatif veya Şirketlerin yetkili kurulunda karara bağlanacaktır. Ayrıca, üretilen ürünler uygun koşullarda depolanarak ihracat olanakları kolaylaşmış ve  bölgenin kal- kınması yönünde önemli adımlar atılmış olacaktır.  


Pilot bölge ilan edilerek bazı bölgelerde bu modelle ilgili deneme yapılabilinir ve eksikler görülerek, gerekli önlemler alınabilinir. Belli bir bölgedeki parsel sahipleri arasında oylama yapılarak, Arazi Toplulaştırma Projelerinde olduğu gibi parsel sahiplerinin 2/3’ü ve arazi büyüklüğünün %50’sinden fazla olma koşulu aranabilir. Bu konuda Kanun hazırlanması gerekmektedir. Katılımı sağlamak için; Kooperatif tüzüğü veya Şirket yönetmeliğinde Kamu tarafından Üyelerin hak ve hukuklarını garantiye alacak maddeler bulunmalıdır. Bu şekilde ülke kaynaklarının en ekonomik kullanımı sağlanmış olacaktır.


Tarım İşletme Ortaklıkları,

  • Toprakların en verimli şekilde kullanımını sağlayacak alt yapı yatırımlarının bir bölümünün realize edilmesini,
  • Sulama yönetimi ve tarım alanlarının entegre kullanımı,
  • Veri tabanlarının oluşturulması ve ortak kullanımı, izleme, denetim ve kullanım,
  • Tarımsal arazi kullanım planları ve diğer planlarla entegrasyon,
  • Üretim planlaması, Havza üretim desenleri, Organik Tarım için uygun ortam sağlanması, Gıda güvenliği, gibi, bir ülke için yaşamsal önemde sayısız yararlar sağlar. Ayrıca, Kooperatif veya Şirket bünyesinde oluşturulacak Uzman kadrosu ile tarımsal üretimin her aşamada izlenmesi sağlanacaktır. Yukarda anılan kadroda,
  • Bitki yetiştirme uzmanı,
  • Bitki gübreleme uzmanı,
  • Bitki sulama uzmanı,
  • Bitki koruma uzmanı,
  • Pazarlama uzmanı yeterli sayıda olacak şekilde mutlaka bulunmalıdır.

 

Tarımsal üretimin babadan kalma yöntemlerle yapılması terk edilmelidir. Tarımsal pazarlamada; işletmelerin küçüklüğünün üstesinden gelebilmek ve pazarlama maliyetlerini düşürebilmek için örgütlenmeye ve pazarlamada üretici örgütlerine ağırlık verilmesi gerekmektedir. Bunun için de “üretim ortaklığı” gibi modeller denenmelidir.


Uzun yılların sorunu olan yapısal sorunlar çözülmeden tarımda düşük maliyetli üretim yapmak olanaksızdır. Tarımsal üretimde maliyetlerin düşürülmesi amacıyla mazot, gübre, ilaç, elektrik gibi girdi fiyatları düşürülmelidir. En önemli yapısal sorun tarım arazilerin aşırı parçalılığıdır. Bu durum hem işletme büyüklüğünü küçültmüş hem de her işletmenin çok sayıda küçük tarım arazisinden oluşmasına neden olmuştur. Türkiye'de 2,3 milyon dolaylarında işletme 15,9 milyon parsel vardır. Ortalama işletme büyüklüğü İngiltere'de 538, Fransa'da 521, Almanya 457, İspanya'da 238 dekar’ken Türkiye'de 68,1 dekar’a inmiştir.30 Nisan 2014'te yürürlüğe giren 6537 sayılı kanun tam olarak uygulanırsa; miras hukukundan kaynaklanan bölünmeler önlenmiş olacaktır. Tarım arazilerindeki toplulaştırma çalışmaları da tamamlanınca tarımsal işletmelerin ekonomik büyüklüğe ulaşması sağlanacaktır.


Bu yazının hazırlanmasında kaynak olarak kullanılan, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlanan “ONUNCU KALKINMA PLANI” ( 2014 – 2018 ) çerçevesinde Türkiye’nin dünyada rekabet üstünlüğü kazanması, insanımızın yaşam kalitesinin yükseltilmesi, doğal kaynaklarımızı değerlendirebilecek yetkinliğe erişerek sürdürülebilirliğin sağlanması kalkınma hedefleri doğrultusunda; tarım arazilerinin sürdürülebilir kullanımının “Tarım ve Gıda” “Doğal Kaynaklar” ve “Çevre” alanları ile ilişkili olarak, gıda güvenliğini sağlayarak ekonomik üretim için ileri teknolojileri geliştirmek ve kullanmak, sürdürülebilir kalkınmayı çevreyi koruyarak, yerel kaynaklar kullanarak ve bilgilerle pekiştirmek suretiyle sağlanması öngörülmektedir.     

 

TÜM BU BİLGİLERİN IŞIĞINDA; TARIM İŞLETMELERİNDE DEVRİM NİTELİĞİNDE ATILIM YAPILMASININ ZAMANI GELMİŞTİR. İLK OLARAK İŞLETMELERİN SAYISI AZALTILMALI VE BUNA PARALEL MEKANİZASYON (MAKİNALAŞMA) ARTIRILARAK, MALİYETLER  AŞAĞIYA  ÇEKİLEREK  EKONOMİK  VERİMLİLİK SAĞLANMALIDIR.

                                                       Ali IŞIKHAN - Ziraat Yüksek Mühendisi                                                                                        
 
                                                                                       
                                                                                                                                                                                                                                                             
KAYNAKÇA :
1-ONUNCU KALKINMA PLANI (2014-2018) TARIM ARAZİLERİNİN SÜRDÜRÜLEBİLİR KULLANIMI ÇALIŞMA GRUBU TASLAK RAPORU, ANKARA, KASIM 2012